Eleştirmenlere göre tıpkı Amalia Rodrigues'in bir şarkısının sözlerinde olduğu gibi "Fado'yu yaşıyor ve fado ile nefes alıyor" diye tanımlanan Fado'nun Prensesi Cristina Branco, Portekiz geleneksel müziğini hem kendi ülkesinin hem dünyaca ünlü şairlerin sözleriyle buluşturarak fadoya yeni bir kapı açıyor. Ünlü Hollandalı şair Slauerhoff'un ve Shakespeare'in birçok şiirini fado ile bir araya getiren Branco, fado'dan her zaman beklenen acı, hasret ve çaresizlik şarkıları yerine hayattan keyif alan şarkılara imza atıyor.
1972’de Almeirim’de doğan Cristina Branco Fado ile tesadüfen tanıştı. Bazı Fadoları kulaktan biliyordu. Sözleri ve notaları ise doğaçlama yaparak, bunun geleceğini nasıl şekillendireceğini bilmeden, mırıldanıyordu. O zamanlar daha çok Billy Holliday, Ella Fitzgerald, Janis Joplin, Joni Mitchell tarzına yakındı, Amália Rodrigues’e değil. 18 yaşına geldiğinde büyükbabası ona Amália Rodrigues’iin pek bilinmeyen başyapıtı Rara e Inédita albümünü Verdi Cristina o zaman da bu davranışın onun hayatını nasıl değiştirdiğini bilmiyordu. 1996’da Amsterdam’da ilk kez sahneye çıktı, Zaten Cristina kendisini hiç bir zaman amatör bir yorumcu, çoğu fado şarkıcısı gibi yalnızca hobi olarak şarkı söyleyen birisi olarak görmemişti. Şairlerin (Camões, Pessoa, David Mourão Ferreira, José Afonso, Paul Éluard, Léo Ferré, Alfonsina Storni veya Slauherhoff) şarkıcısı olan Cristina, Fadonun şiir ve edebiyatın yayınlaşmasını sağlayan bir tür olduğunu düşündü.
Cristina Branco’nun kariyeri geleneksel, melankolik fado karakteristiğinden farklı bir yol izledi, özgür, bireysel ve neşe dolu. Gelenekleri zayıf noktasından ihlal etmek yerine, kendi özgünlüğü ve yorumu ile geleneğin iyi tarafını öne çıkarmaya, onu yeniden canlandırmaya çalıştı. Diğer müzisyenlerin Fado’da kendi tarzlarını buluyor olmaları gibi, Cristina Branco da kariyerine yenilikçiliği bir kenara bırakmadan geleneğe saygı duyarak kendini tanımlamaya çalıştı. Cristina’nın tarzı için fado onun kaderiymiş denmese bile onun yepyeni, nadir değil daha önce hiç duyulmamış bir tarz yarattığını söyleyebiliriz.